featured

Şehir Efsanelerinin Bilimsel Gerçeklikleri

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Bazı efsaneler vardır ki; yüzyıllarca dilden dile dolaşır ve sadece iddia edildikleri çevrelerde veya şehirlerde değil, tüm Dünya’da ses getirmeye başlar. İşte bu tip şehir efsaneleri arasında, hepsi de duyulduğu şekilde doğru değildir. Ya eksik bilgilerden dolayı abartılmış, ya da tamamen safsatalara dayanır. Ama bazıları da vardır ki, gerçekten de söylendiği gibidir. İşte bu yazımızda, bilimsel otoriteler tarafından ilgi uyandıran iddiaların araştırmaları ile bu iddiaların gerçek mi, yalan mı olduğunu hep beraber göreceğiz. Not: Belirtilen iddialar, sadece kısa bilimsel anlatımlar ile gerçeklik ve yanlışlık sebepleri üzerinden irdelenecektir.

1- Aslan balığı, zehri ile bir insanı öldürebilir mi?

Aslan balığı, doğal yapısı gereği savunma mekanizmasında zehirli iğneleri olan bir balıktır. Fakat öyle söylendiği gibi, bir insanı zehri ile öldürebilecek kadar güçlü toksinlere sahip değildir. En fazla, şiddetli ağrı, kusma, baş dönmesi ve ateşe neden olmaktadır. Tabi, reaksiyonlara duyarlı bir bünyeniz varsa; bu tip etkiler bile insanı kalıcı felç veya ani kalp durması gibi ölüme sebebiyet verebilir. Ama sağlıklı bir insan için, bu tip bir zehirli iğne sokması, ölüme sebep olmaz. O yüzden, iddia yanlıştır. (Ek bilgi olarak, dünyanın en zehirli balığı; kırmızı kaya balığıdır.)

2- Şifalı taşlar, gerçektende hastalık tedavisinde kullanılabilir mi?

Astroloji başta olmak üzere, günümüzde artık alternatif tedavi yöntemlerinde de sıklıkla duyduğumuz şifalı taşlar ile tedavi, bilimin tam aksine sadece ruhsal şartlandırma yönüyle, hasta üzerinde iyimser bir motivasyon aracı olarak bilinir. Bilimsel kaynaklara ve otoritelere bakıldığında, hastalanan bölge, organ veya insan metabolizmasındaki hiçbir soruna, iddia edildiği üzere sadece yaydıkları enerji ile iyileştirme etkisi saptanmamıştır.  O yüzden, bu iddia yanlıştır. Fakat hastalık tedavilerinde hastaların ruhsal açıdan pozitif bir ruh haline sahip olmalarının, tedaviye yardımcı bir unsur olduğu bilinmektedir. Yinede, bunu taşların sağladığı tamamen bir efsanedir.

3- Yaralanan bölgeyi alkol dökerek temizlemek mümkün mü?

Kulağa nasıl geliyor? Biraz uçuk kaçık, değil mi? Fakat insanların tükettikleri alkol türevleri açısından, yara bölgelerine uygulandığında o bölgeyi bakteri, mikrop ve virüs benzeri küçük mikroorganizmalardan gerçekten de arındırdığını söylesek. Daha garip gelmez mi?

Aslında bu iddianın aslı, Amerika’nın o meşhur sığır çobanları yani kovboylara dayanıyor. Meslekleri icabı, hep yaralanmalara açık bir iş riskleri var, hem de yaraların çabuk mikrop kapacakları bir ortama. Yani bu alkol ile yara temizleme mevzusu, kendi yaralarını kendi tedavi eden bu kovboyların icadı sayılabilir bir bakıma.

Fakat daha geriye gidecek olursak, bu tip tedavi amaçlı alkol kullanımına dayalı yara temizleme işlemi, Sümerlilere kadar dayanmaktadır. Antiseptik özelliğe sahip olan alkol, içkiler içindeki oranlarına göre de, yaralanan bölgelerde büyük ölçüde hatta neredeyse tamamen zararlı mikroorganizma kolonilerini yok ettiği görülmüştür. Bu konudaki araştırma ise,  Cecil Adams ve ekibi tarafından bilimsel resmiyet kazanmıştır. Yani, bu iddia doğrudur.

4- Her yeni öğrendiğimiz bilgiden sonra, beyinde yeni bir kıvrım meydana gelmektedir?

Aslında baktığımızda, böyle mucizevî bir organ için çokta abes kaçmayacak iddia.  İnsan ömrünün ortalama 4/1 ‘lik süresi kadar ( Yaklaşım 20-23 yaşına kadar ) , sürekli nöron artımı ile gelişmeye devam eden bir organ.

Ama anne karnındaki 40. Haftada aldığı son hali ile kalır. Fakat işin aslı hiçte bilgi edinme ile alakalı değil. Zira beyin fiziki gelişimini tamamladığı andan itibaren, büyüyen değil aksine fonksiyonel yapısının en önemli bölümlerinden olan nöronlarını yitiren bir organdır. Buna rağmen, bazı bilimsel çalışmalarda, beynin nöronları arasındaki iletişimini arttırmak için, egzersiz ve bazı dış etkenler ( besin, ilaç tedavisi vs. ) ile gelişimi sağlanabilmektedir.

Aynı şekilde, yine belirli – belirsiz sebeplerde, beyin nöronlarının doğal veya etki-tepki olayı karşılığında yok olduğu daha doğrusu fonksiyonunu kaybettiği bilinmektedir. Merak etmeyin, milyarlarca nörondan bahsediyoruz. Ve, bunların yok olması da öyle çok kolay olmuyor genellikle.

Fakat bu kayıp beynin insan ömrünü tamamlayana kadar tüm hayati fonksiyonlarını herhangi bir hastalık, kaza, felç veya ağır yaralanmalar olmadığı takdirde, işlevinden hiçbir şey kaybetmeden devam etmesine mani olamaz. Bu nedenle, bu iddia yanlıştır. İnsan beyni, edindiği bilgiler ne kadar çok olursa olsun fiziki yapısında bir artma yaşamaz.

5- Fazla su içmek insanı zehirler mi?

Her şeyin fazlası zarar. Suyun bile. Oysa vücudumuzun %76’sına yakını sudan meydana gelmiş olması rağmen, buna inanmak hiçte kolay gelmiyor değil mi? Fakat bilimsel araştırmalar gösteriyor ki; normal bir insanın günlük maksimum tüketeceği su miktarı ortalama, sahip olduğu kan oranına çok yakındır. O da ortalama olarak 5-6 litre kadardır.

Bunun bir diğer hesap yöntemi de, insanların sahip olduğu kilogram başına yaklaşık 90 gram su ile formülize edilmesidir. 70 kilogramlık bir bünye için, 6,3 kilo su yeterlidir. Tabi bu her gün bu kadar alınması gereklidir anlamına gelmiyor. Bu sadece, insanların sınır miktarıdır. Ve sulu gıdalar, içecekler hariç olan su tüketimi miktarıdır. Bu tip olaylarda LD50 ( Lethal Dose – Ölümcül Doz )  denilen sınır miktarı belirleyen bir yöntem kullanılmaktadır.  Yani, sınırı aşan her canlı için; varsayılan ölüm olasılığı %50’dir. Tabi, gereken tedbirler alınmazsa. Suyun neden zehirlediğine gelince?  Ozmos denilen bir olaydan dolayı, vücudun iç basıncı artmaktadır. Böbreklerin normalde tüm vücuda giren suyu süzme görevi olsa da, kimi zaman sınır aşıldığında, böbrekler süzmesi gereken su mineral ve elektrolitlerini yeterince süzemez. Buda, Ozmos’a, yani iç basınca sebep olur. Gündelik su tüketimine gelince. 8 bardak, yani ortalama 2-3,5 LT su tüketimi, standart fonksiyonlarda herhangi bir bozulma olmadan insan için en ideal su miktarı olarak bilinmektedir. Kafanız karışmasın, 5-6 litre bir insan için ölümcül olan sınırdır. Bu kadar açıklamadan sonra; evet. Fazla su insanı zehirler. O yüzden bu iddia doğrudur.

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

OKU Haber Dergi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!